
Karanlıkta saklanan hayaletler, derin suların canavarları, ruhların gizemi, korku ve bilinmezlik… Bu varlıklar, korku janrının derinliklerinde yer alsa da, Guillermo del Toro’nun perspektifinden bakıldığında, tamamen farklı bir ışıkla aydınlanır. Peki, onları bu kadar çekici ve insanileştirici yapan neydi? Gelin, ön yargılarımızı bir kenara bırakarak, bu büyülü dünyaya birlikte yolculuk yapalım.
Guillermo del Toro, 9 Ekim 1964 tarihinde Meksika’nın Guadalajara şehrinde dünyaya geldi. Katolik bir ailede büyüdü, ve bu deneyim ilerideki filmlerini etkileyecekti. Küçük yaşlardan itibaren canavarlara ve büyülü dünyalara olan ilgisiyle tanınıyordu. İlk kez Creature from the Black Lagoon (1954) filmiyle tanıştığında, diğer çocuklar korkarken o büyülenmişti. Bu tutku, onun sinemaya olan yolculuğunun ilk adımını atmıştı.

Del Toro, Guadalajara Üniversitesi’nde sinema eğitimi aldı, ancak ilginç bir şekilde özel efekt makyajlarıyla başladı. İlk yönetmenlik deneyimi, alışılmadık bir vampir hikayesi olan “Cronos” (1993) ile oldu. Hollywood sahnesine 1997 yapımı “Mimic” filmiyle adım attı. Ancak, kariyerinin dönüm noktası, babasının kaçırılması sonucu Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındıktan sonra geldi. Daha düşük bir bütçeyle çekilen “El Espinazo del Diablo” (2001), sadece mütevazı değil, aynı zamanda unutulmaz bir eserdi.
Del Toro’nun dünya çapında tanınması, çizgi roman karakterlerinin sinemaya uyarlandığı “Blade II” (2002) ve “Hellboy” (2004) gibi filmlerle gerçekleşti. Ancak gerçek şöhreti, insanların içindeki canavarları keşfettiği ve insanlığın kötülüğünü yansıttığı “El Laberinto del Fauno” (2006) ile geldi.

Del Toro’nun filmlerinde sıkça rastlanan bazı temalar ve öğeler bulunur:
1. Farklılığa Hayranlık

Guillermo del Toro, filmlerinde doğaüstü varlıkları sıkça kullanır. Ancak bu varlıklar, genellikle insanlara zarar vermek yerine onlara yardım etmeye çalışırlar. Örneğin, “Crimson Peak” (2015) filminde hayaletler önce tehdit olarak görülse de sonunda ana karakteri uyarmanın bir yolunu bulurlar. Del Toro, korku hikayelerinin aslında masallardan geldiğine inanır ve karakterlerin canavarları anlamalarını ve hatta onlarla yakınlık kurmalarını ister.
2. İçsel Canavarlar

Del Toro’nun filmleri sıkça politik temaları ele alır. Filmlerinde savaşın izleri ve insanlığın kötülüğü ön plana çıkar. “El Espinazo del Diablo” ve “El Laberinto del Fauno” gibi filmleri, içsel canavarların insanların karanlık yönlerini yansıttığı evrenleri gösterir.
3. Karanlığın Cazibesi

Del Toro’nun filmleri, görsel açıdan büyüleyicidir. Yeşil ekran kullanmamayı tercih eder ve bazen kendi eliyle eskizler yapar. Her sahne bir sanat eserine dönüşür ve seyirciye görsel bir şölen sunar.
4. Sessizlik

Filmlerinde bazen konuşmamayı tercih eden karakterlere yer verir. Bu, karakterlerin duygularını ve düşüncelerini mimikleriyle ifade etmelerini sağlar.
5. Hırs ve İnsanlık

Del Toro’nun filmlerindeki karakterler, hırsları uğruna her şeyi yapmaktan çekinmezler. Toprak, para, ölümsüzlük gibi hedeflere ulaşmak için masum insanları bile feda edebilirler.
Guillermo del Toro, sadece bir yönetmen değil, aynı zamanda yapımcı ve senarist olarak da büyük başarılara imza atmış bir sanatçıdır. Sinema sektöründe sayısız ödül kazandı ve ünlü oyuncuların tercih ettiği bir yönetmen haline geldi. Fantastik dünyaya olan tutkusunu oyun sektörüne de taşıdı ve Hideo Kojima ile işbirliği yaparak “Death Stranding” oyununda yer aldı.
Guillermo del Toro, çocukluğunda büyülü dünyalara olan hayranlığını bir yaşam tarzına dönüştürdü. Şimdi ise hepimizi bu büyülü dünyada yolculuğa davet ediyor.
İLGİNÇ BİR BİLGİ
Neşet Ertaş’ın gazinoda tanıştığı Leyla ile evlenmesine babası Muharrem Ertaş karşı çıkmıştır. Hem usta-çırak hem de baba-oğul olan Muharrem ve Neşet Ertaş arasında aşık atışması başlamıştır.